Allah’ın muhteşem bir sanat eseri olarak dünyaya gelen insan; akıl, şuur ve irade gibi çok önemli özelliklerle donatılmıştır. İnsan bu özelliklerini kullanarak dünyadaki kısa hayatını en iyi şekilde yaşamaya çalışacaktır. Ama insan; kâinatı ve kendisini yoktan var eden Rabb'ini tanımak, ona iman, itaat ve ibadet etmek için de yine kendisine verilen bu yetenekleri kullanacaktır. Çünkü kâinatta en yüksek hakikat Allah’a imandır. İmandan sonra ise namaz hakikati gelmektedir.
Beş vakit namazın Allah’ın kesin emri olduğunu biliyoruz. Peygamberlerin günah işleme özellikleri olmadığı halde yine de geçmiş ve gelecek günahları Allah tarafından peşinen bağışlanan Peygamber Efendimizin beş vakitle de yetinmeyip geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını da biliyoruz. Bizim bilmediğimiz pek çok şeyi bilen, ölüm sonrası hayat hakkında bizden daha fazla bilgiye sahip olan âlimlerin, Allah dostlarının namaza adeta bir tutku derecesinde bağlı olduklarını da biliyoruz. Namazın Âhiretteki mükâfatını da biliyoruz, terk etmenin cezasını da biliyoruz. Bununla birlikte nefsimize ve Şeytana uyarak beş vakit namazda gevşeklik gösterebiliyoruz.
Ömrümüz süratle tükeniyor. Üstelik çoğu zaman faydasız geçiyor. İkindi namazına kadar yaşamaya hiçbirimizin elinde senet yok. Ölüm meleğinin, bizi beş vakit namazını kılan, Rabb'ine itaat ve ibadet eden kullar olarak bulması, kabir ve Âhiret hayatımız için son derece önemlidir. Bu büyük kârı 24 saatlik günümüzün en fazla bir saatini vererek elde edebiliriz. Evet, günlük beş vakit namaz, en fazla bir saatimizi alır. Alır ve karşılığında bize Allah’ın rızasını, dünyada huzurlu yaşamayı, öldükten sonra da ebedi mutluluğu sunar.
İnsan, neye sahip olursa olsun fakirdir. Çünkü insanın arzuları vardır, hayalleri vardır. İnsan her türlü güzelliğe ve iyiliğe, her türlü nimete sahip olmak ister. Fakat bunların hepsini elde edemez. Kazandığı, biriktirdiği mala mülke de sonsuza kadar sahip değildir. İşte bunlardan dolayı insan çok fakirdir.
İnsan aynı zamanda çok acizdir. Gözle görülmeyecek kadar küçücük mikroplar insanı hasta eder, yatağa serer. İnsanın kalbi pek çok hadiseden elem çeker. İnsanın bu fakirliğinin ve acizliğinin çaresi, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbine sığınmaktır. Kendini ona sevdirmeye çalışmaktır. Bu da Allah’ı hatırlamakla, anmakla, ona ibadet etmekle olur. Yani günde beş kere Allah’ın huzurunda durmakla, onun huzurunda rükûda belini bükmekle, secdede alnını yere koymakla, el açıp ona dua etmekle olur.
Rabbimiz Ra’d sûresi 28. ayette “Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla tatmin olur, huzura kavuşur.” buyuruyor. Allah’ı anmak, namaz kılmaktır. Namazı kılmanın da ötesinde ikame etmektir. Yani namaz ibadetini kendini vererek yerine getirmektir. Namazdayken kendisini Allah’ın seyrettiğini, memnun olduğunu hissederek, namazdayken Allah ile konuşmakta olduğunu bilerek namazı kılmak, kalplerimizin en büyük ilacıdır.
Kılmıyorsak, bir an önce namaza başlamalıyız. Eksik kılıyorsak, tamamını kılmaya çalışmalıyız. Hızlı kılıyorsak tadil-i erkâna kendimizi alıştırmaya gayret etmeliyiz. Kendimizi namaza tam olarak veremiyorsak namazın ruhunu hissetmeye çalışmanın gayreti içinde olmalıyız. Rabb'imizin huzuruna namaz borçlusu olarak çıkmamaya çalışmalıyız.