7 Kasım 2022 Pazartesi

DOLMA KALEM

 Sözde tükenmez kalemler yazı âlemini ele geçirince dolma kalemler, nesli tükenmekte olan kuşların kaderine mahkûm oldu. Nadide koleksiyonlarda, bazen özel hediye kutularında yahut tevellüdü, zihni, zevki geçen asırda kalmış bir azınlığın çekmecelerinde kıt miktarda dolma kalem; milli parklarda nesli korunmaya çalışılan kuşlar gibi ömür sürüyor.

Dolma kalemleri kitabet meydanında kolay kolay göremiyoruz, milli parklarda meskun kuşları semalarımızda kanat çırpar halde göremediğimiz gibi.

Mühim anlaşmaların, kıymetli evrakların altına büyük imzalar, pahalı olsa bile tükenen, dönek kalemlerle atılıyor. Zamane şair ve yazarları kitaplarını çöpe atılacak kalemlerle imzalıyorlar.

Onlar da haklılar... Zaman tüketim zamanı, tükenme zamanı... Tükendikçe doldurulan, uzun yıllar çöpe gitmeyen, nesiller boyu yaşayabilen bir eşyaya hangi üretici tahammül edebilir ki...

Yazının kıymeti kaldı mı ki yazanın kıymeti olsun? Sevdiklerimize mektuplar yazmaya devam etseydik, belki o mektupları yazan kalemlerin de hatırını sayar; sevdiklerimizden gelen mektupları muhafaza ettiğimiz gibi mektuplarımızı yazan kalemleri de hatıra olarak saklamak isterdik.

Çöplük çağında yaşıyoruz; her nesnenin çöpe atılabildiği, yapılan her şeyin nihayetinde çöpe atılmak için yapıldığı, atmadığınız eşyalar sebebiyle evinizin "çöp ev" kabul edildiği bir çağ...

Kalem tüketilip, kağıt buruşturulup atılmak için...

Yazının kıymeti yok, kâğıdın kıymeti yok. İnsanlar ellerinin ve ağızlarının bulaşığını kâğıtlara silmeye, kâğıdı en fazla tuvaletlerde kullanmaya başladıklarından bu yana; para, çek, senet, tapu [kıymetli (!) evrak] olma talihine (!) erişemeyen kâğıtlar paspas gibi çiğnenmekten kurtulamadı.  

Tüketmeyi seviyoruz. Bir giydiğimizi bir daha giymek mutlu etmiyor; ölünceye kadar aynı eşyalarla yaşamak öldürüyor bizi. Ne kadar çok eşya öldürürsek o kadar çok yaşadığımızı mı sanıyoruz acaba?

Biz böyleyiz. Bizim gibiler dolma kalemleri sevemez. Çünkü onların sevmediğimiz huyları var.

Boşaldıkça doldurmak gerek onu, böyle zahmetlere katlanamayız biz. 

Uzun yıllar kullanınca hafıza kesilecek başımıza; geçen günleri, günlerin geçtiğini, hayatın gittiğini hatırlatacak, canımızı sıkacak; taşıyamayız onu biz. Gün bugündür, önümüze bakarız biz. Sadakat, vefa... eskilerin hisleri... Sürekli değiş, sürekli değiştir... Aynı adamla ömür mü geçer kız?..

İkiyüzlülük, döneklik kötü huylardır; ama muhataplarımızda olursa. Bizde olursa ilm-i siyaset olur. Duruma göre dönmeyi, kabına göre şekil almayı aklın gereği, uyanık adamın vasfı biliriz biz. Onun için belki de 360 derece döne döne yazabilen kalemleri daha iyi benimsedik. Sadece doğru açıyla tutulunca yazan dolma kalemlerin dürüstlüğü bizi rahatsız etti. Ters yüz ettiğimiz değerlerin, fıtratımızdan uzaklaşmamızın, tükenmekte oluşumuzun azabını can çekişen vicdanlarımıza duyurdu belki. 

Bunların hiçbiri değil... Abartıyorum belki...

Dolma kalem, eziyetli iş. Kim uğraşacak onunla?.. Mürekkep doldururken ellerin kirlenir, hem bazen mürekkep akıtır dolma kalemler, çantanı kirletir, elbiseni mahveder.

Doğrudur, dolma kalemler bazen mürekkep damlatır gözyaşı gibi. Ağlar belki de... Sebebini bilemem ama dolma kalemlerin akıttığı yaşlar elinizi, elbisenizi boyayabilir fakat -emin olun- kirletmez.