2 Haziran 2022 Perşembe

SEVİNME / SEVİN

Kârun, dünyanın tanıdığı en büyük servet sahiplerinden biriydi. Hazinelerinin anahtarlarını güç kuvvet sahibi bir topluluk ancak taşıyabiliyordu. (Kasas Suresi, 76. ayet) Servetinin girdi-çıktı hesaplarını tutmak için muhasebe uzmanlarından oluşan büyük bir ekibin çalıştığı bugünün dünyasındaki büyük zenginlerden biriydi anlaşılan Kârun o günün devrinde, Elon Musk ayarındaydı belki de, belki daha da fazlasıydı. Görenler, duyanlar imrenirdi ona. 

Kâruna verilen servetin bir benzeri, ah ne olurdu keşke, bize de verilseydi; ne kadar talihli biri şu Kârun! diyordu varlığın büyüsüne kapılanlar.

Kârun'un servetiyle şımardığını, sevinip böbürlendiğini görenler, ona "Şımarma, çünkü Allah şımaranları sevmez." dediler. Onu bu şekilde uyaranlar da belki ona imrenenler arasındaydı. Mal sahibi olmayı istemek, mal sevgisi insanın fıtratına konulmuştu; bu sevgiyi insanın gönlünden çıkarmak zor, belki de imkânsızdı, üstelik ne gereği vardı ki. Dünyada yaşayabilmek için çalışıp kazanmaya, mal sahibi olmaya muhtaç yaratılmış olan insanın bundan ötürü kınanması elbette düşünülemez, bu yöndeki çabası ve kazancı problem olamazdı. Problem servetin miktarında değil, ne şekilde elde edildiği ve nasıl ve niçin kullanıldığında ortaya çıkabiliyordu. Ve bir de sahip olduklarıyla, yani Allah'ın kendisine verdikleriyle şımarmak, övünmek, diğer insanları imrendirecek davranışlar sergilemek çirkin bir huy idi; Kârun'u gören insanlar da bunun şuurundaydılar ve uyardılar onu. Çünkü Kârun; insanları imrendirecek kılık ve kıyafetler içinde onların karşısına çıkıyor, onlara karşı böbürleniyordu. Oysa onlar Kârun'un işlerinde çalışan, Kârun'un kendilerine ürün pazarladığı, Kârun'un yaşamak için ihtiyaç duyduğu bütün mal ve hizmetleri temin eden kimselerdi; Kârun onlar sayesinde bunca serveti edinmişti, servetinde o insanların alın terleri, harcanan emekleri vardı. Ancak Kârun, nankörlüğün körlüğü içinde, servetini kendilerine borçlu olduğu halkına karşı şımarık tavırlara giriyor; övünüp duruyordu.

Kârun'a "Şımarma!" diyen insanların Kur'an'da aktarılan bu sözünde kullanılan fiil "فرح" (frh) kökünden çekimlenmiş: lâ-tefrah, لا تفرح: şımarma.

Bu, o denli bilinesi bir uyarı ki Yüce Yaratıcı bizzat kendi ifadesiyle uyarmaya gerek bile duymuyor; sahip olduklarıyla şımarmanın, övünmenin, başkalarını imrendirecek tavırlara girmenin yanlışlığını herkes bilir zaten, diyor adeta ve diğer insanların Kârun'a yönelttikleri bu yerinde uyarıyı bize nakletmekle yetiniyor ve olduğu gibi tasdik ediyor elbette.

"Feraha" (فرح) fiilini "Genellikle tensel ve peşin lezzetler sebebiyle gönülde hissedilen sevinç" olarak tanımlıyor Râğıb el-İsfehânî ve Kur'an'da bu fiilin iki istisna dışında olumsuz olarak ya da kınayıcı üslupla kullanıldığını belirtiyor:

وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ (Allah'ın size verdikleriyle şımarmayasınız diye...) (Hadid, 23)

وَفَرِحُواْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا (Dünya hayatı ile şımardılar.) (Ra'd, 26)

ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ  بِغَيْرِ الْحَقِّ (İşte bu ceza, yeryüzünde haksız yere şımarmanız sebebiyledir.) (Mü'min, 75)

فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ (Kendi bilgileriyle şımardılar.) (Mü'min, 83)

Ve yukarıda Kârun için söylenen ayetin ifadesinde:

لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ (Şımarma, çünkü Allah şımaranları sevmez.) (Kasas, 76)

فرح fiilinin olumlanıp teşvik edildiği, İsfahâni'nin ifadesiyle ferah için ruhsatın verildiği bir ayet (Yunus, 58) var Kur'an'da ve bir de Rum-4. ayette Rumların ileride Farsları yenecekleri ve o gün mü'minlerin sevinç duyacaklarını bildiren ayette de fiilin olumlu olup kınamaya sebep olmadığını görüyoruz.

Yunus Suresi - 58. ayetteki ifade, adeta "malınla mülkünle, sahip olduklarınla, dünyalıklarla şımarma" formundaki bütün sakındırıcı ayetlerin mukabiliymiş gibi bir düşünce uyandırıyor. Söz konusu ayette emir bizzat Yüce Yaratıcı'dan geliyor:

فَبِذَلِكَ فَلْيَفْرَحُوا  (İşte bununla sevinsinler.) (Yunus, 58)

Kârun ile ilgili ayette فرح fiilini Türkçemize "şımarmak" diye tercüme etmek durumunda kaldık, çünkü eğer "Sevinme!" deseydik insandan gücünün üstünde bir yükümlülük beklemiş; insanın fıtratında bulunan ve kalbinde istem dışı oluşan bir duygu nedeniyle Allah'ın sevgisini kaybetmesi gibi dinin genel ilkeleriyle çelişen bir söz söylemiş olacaktık. 

Yunus-58. ayette emir kipinde gelen aynı fiili (فرح) bu sefer "şımarmak" yerine "sevinmek" diye tercüme etmek zorunda kalıyoruz "İşte bununla şımarsınlar." şeklinde bir cümleyi yakışıksız bulduğumuz için.

Allah buyuruyor ki Yunus Suresinde "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, manevî dertlerinize bir şifa, doğru yolun kılavuzu ve inananlara bir rahmet geldi." Bu son derece üstün ve güzel vasıflarıyla zikrettiği kutsal kitabı Kur'an'a dikkatleri çeken Yüce Yaratıcı, devamla Kutlu Elçisi Hz. Muhammed'e (sas) hitaben diyor ki: "İnsanlara söyle, Allah'ın bu hediyesiyle, O'nun rahmetiyle, işte bununla, yani Kur'an ile sevinsinler. Çünkü Yüce Yaratıcı'nın şuurlu yaratılmışlara hitabının adı olan Kur'an, onların hayatları boyunca toplayıp durdukları maldan mülkten, servet ve hazinelerden daha hayırlıdır."

Bu iki karşıt durumu anlatan ayetleri فرح (feraha) fiiline aynı manayı verip tercüme ederek birlikte değerlendirseydik şöyle bir nehiy-emir durumuyla karşı karşıya kalırdık:

Dünyanın en büyük maddî servetine sahip bile olsan bunlarla SEVİNME; fakat dünyada ve ölümden sonraki ikinci hayatında mutluluk yollarını göstersin diye  sana verilen Kur'an'dan ötürü SEVİN.

Ya da

Sahip olduğun hiçbir dünyalıkla, makam, mevki, rütbe, zenginlik, iktidar vb. ile ŞIMARMA; ama elindeki, hafızandaki, dilindeki Kur'an ile ŞIMARABİLİRSİN.

Elbette bu sonuçların ikisini de bu haliyle doğru yorum kabul etmek yerine, "feraha" fiiline, kullanıldığı cümleye uygun anlam vererek tercüme edip şu yoruma ulaşmak daha yerinde olacaktır:

Allah sana dünyanın hazinelerini vermiş bile olsa, seni dünyanın sayılı zenginlerinden biri yapmış bile olsa bunlarla şımarma. Esasen dünya üzerinde gördüğün ve insanların servet olarak değerlendirecekleri her türlü maddî varlık; Allah'ın sözü karşısında, Kur'an mukabilinde çok düşük değerdedir. O halde sana ulaşan Kur'an ile sevin, Kur'an'ı okuma nimetiyle mutlu ol, onu anlayabilme payesini her türlü rütbeden üstün tut, Kur'an rehberliğinde yaşadığın sıradan bir hayat dünya saltanatıyla bile değişilmez, bunu onunla mukayese bile etme. Sahip olamadığın maddî varlıklardan dolayı üzüntü duyma, eksiklik hissetme; Kur'an'a sahip olmanın mutluluğu, üzüntüye yol açacağı düşünülen tüm boşlukları dolduracak kadar güçlüdür. Unutma "Kalpler, ancak ve ancak Allah'ın zikriyle, Kur'an'la doyuma ulaşır ve tatmin olur." (Ra'd, 28)