Hayat bir tren yolculuğu sanki. Bindiğin istasyonda başlıyor, biletinin yettiği istasyonda bitiyor. Bu trende kimileri lüks mevkilerde yolculuk ederken kimileri düşük konforlu kompartımanlarda oturuyor. Daha fazla imkânlara sahip olanlar ise trendeki en rahat, en güzel, yataklı vagonlarda seyahat ediyor.
Hayat treni de öyle... Herkes; zamanın kendisi için taktir olunan noktasında yolculuğa başlıyor, ecel biletinde yazılı istasyona gelince trenden ister istemez iniyor.
Yolculuk süresi ile bulunulan mevki arasında herhangi bir ilişki yok. Lüks mevkide seyahat eden, daha kısa; ucuz mevkide bulunan, daha uzun seyahat edebiliyor. Ama kabrinin kazıldığı istasyona tren varınca kim olursa olsun trenden indiriliyor.
Sadece yolcular değil; kondüktör de yolcu bu trende, makinist de... Görevleri bitince onlar da inmek zorunda. Dahası, tren de yolcu bu yolda. Onun da bütün gidiş gelişlerinin bir sonu var. Tıpkı hattına yörünge, vaktine hayat denen dünyamız gibi...
Saniye, dakika ve saatler; günler, aylar ve seneler birer istasyon. Her istasyonda trene binenler ve yolculuğu sona erenler var. Her yolcunun ineceği bir istasyon, her trenin bir son seferi var.
Tren; yolcularını ovalardan, dağlardan, vadilerden, ormanlardan geçire geçire menzillerine götürüyor. Gece başka, gündüz başka manzaralar gösteriyor. Pencerenin konumuna, camın parlaklığına, gözlerinin ferine göre yolcular görebildiklerini seyrediyorlar. Birinin gördüğünü öteki görmeyebiliyor.
Çiçekli bayırlar, billur dereler gelip geçiyor; yalçın kayalar, korkunç uçurumlar gelip geçiyor pencerelerden. Hiçbiri durmuyor, hepsi gelip geçiyor. Manzaralar değişiyor bu yolculukta, yolcular değişiyor; yollar, zaman, iklim değişiyor; kondüktör, makinist değişiyor. Yolun bir noktada mutlaka biteceğinden, yolculuğun sona ereceği gerçeğinden başka her değişiyor.
Oturduğumuz koltuk bize ait değil, emanet duruyoruz. İçinde bulunduğumuz kompartıman, vagon bizim evimiz değil; yolcuyken barındırıyor bizi.
Geçici bir ikametgâhın döşemesini değiştirmek, duvarlarına resimlerimizi asmak hevesine kapılmanın manası; inme vakti geldiğinde koltuğa yapışıp kalmanın kurtarır tarafı yok. Son istasyona kadar bile belki yolcusu olamayacağımız bu trenin bize ait olduğunu hem de sonsuzluğunu düşlemek ne büyük aldanış!..
Yolculuk zevklidir, tadını çıkar, kıymetini bil. Manzaraları seyret, çıkınındaki nimetlerden ye iç, çantandaki kitabı çıkarıp oku, vakit girince seccadeni kıbleye doğru ser, alnını secdeye koy. Sen sonsuz bir âleme aitsin, gelip geçen güzelliklerin sevgisiyle yüreğini doldurma.
İneceğin durakta yolunu gözleyen dostların, sevdiklerin var; onlara kavuştuğunu düşle.
Yolculuk, insanı yorar, kendini fazladan yorma, yolculuğa sevdalanma.