31 Mart 2012 Cumartesi

ŞAŞIYORUM

Ebu Zer El-Gıfari Hazretleri bir gün Allah'ın Elçisi'ne, "Ya Rasulallah! Musa aleyhisselamın sahifeleri ne idi?" diye sordu.
Allah Rasulü "Hep ibret verici şeylerdi." dedi ve devam ettiler:

"Öleceğini kesin olarak bildiği hâlde sevinen kimseye şaşıyorum. Cehennem'e kesin olarak inandığı hâlde gülen kimseye şaşıyorum. Kadere kesin olarak inandığı hâlde kendini yoran kimseye şaşıyorum. Dünyanın hiç kimseye mal olmadığını gördüğü hâlde dünyaya güvenen kimseye şaşıyorum. Yarın sorguya çekileceğine kesin olarak inandığı hâlde Âhiret için çalışmayan kimseye şaşıyorum."

Allah'ın son elçisi doğruyu söylüyordu: Allah'ın elçisi Hazreti Musa'nın kitabında yazılanlar doğruydu; çünkü hepsi Allah'ın sözleriydi.

Dünyaya feryatlarla gözlerimizi açtığımızda geri sayım sayacımız çalışmaya başladı. Dur durak bilmeden; kurması, pili bitmeden bütün hâneleri sıfırlıyor saliseler... Bir tane ömrümüz vardı bu dünyada, doğduğumuz gün ömür hanesi sıfır oldu. Yıl hanesi sıfır, ay hanesi sıfır, gün hanesi sıfır ve nihayet saat, dakika, saniye, salise haneleri de sıfırlandı mı bu dünya bizim için bitmiştir. Artık "one minute"imiz kalmamıştır, daha da dünyaya gelmeyeceğizdir.

Bunu biliyoruz. Dünyanın en muhalif adamı bunun aksini iddia edemez ve dünyanın en dâhi hekimi buna çare bulamaz. Ne kadar zamanımızın kaldığından habersiziz, sevinebiliyoruz. Şaşılacak şey. İdam gömleği giydirilmiş, boynuna hükmü asılmış, kolları gardiyanlarca tutulmuş, elleri arkadan bağlı bir mahkûmun yağlı urganın önünde kahkahalar atması kadar acınacak haldeyiz sevindiğimizde. Günümüzü gün ettiğimizde, felekten gün çaldığımızı zannettiğimizde... Geri sayım sayacımızın hanelerinden çalıp günahlara harcadığımızda acınacak haldeyiz.

"Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız." buyurmuştu bir defasında Allah'ın Elçisi. Cennet'i görmüştü, Cehennem'i seyretmişti Mirac'a çıktığında. Biz görmedik; ama görenden işittik. O gören ki bir tek sözünde bile hakikatten uzak düşmedi. En yalancıların zamanında en emin oldu. Düşmanları bile yalanla itham edemediler onu. Cehennem'e kesin olarak inanıyor; ancak gülebiliyorsak kahkahalarla, gülebiliyorsak Cennet'le müjdelenmiş gibi, şaşılacak hâldeyiz.

Kadere kesin olarak inanıyoruz. Kâinatta bir düzen var. Tabiatın kaderinde, baharda yeşermek; güzde sararmak yazılı. Bunun aksi olacak olsaydı bütün dengeler bozulurdu. Ay'ın kaderinde Dünya'nın, Dünya'nın kaderinde de Güneş'in etrafında dönmek yazılı. Bir tanesi kaderin sınırlarını zorlasa -ki bu mümkün değil- bütün sistemler dağılır gider. 

İnsanın da kaderi yazılmıştır. İnsanı dünyaya imtihan için gönderen Allah, seviyeye göre sorular sormaktadır. Herkesin seviyesine göre... İyilere puanı bol, zor sorular; zayıflara kolay ve kazancı az sorular...

Özgür irademizin de hakkını vereceğiz; ama olayların çoğu bizim dışımızda gelişecek, kaderimiz sahnelenecek, düzen bozulmayacak. Kendini paralamak nafile...

Ölüm hakikat ya... Bizler toprağın üstüne talibiz, toprağın altı da bizim hepimize talip... Bu ruleti hep toprak kazandı, hep o kazanacak. Biriktirdiklerimiz hiçbir işimize yaramayacak. Kazanmaya çalışırken ömür geçer, kazanınca da biter. Dünyaya çürük bir pamuk ipliğiyle bağlıyız. Ha koptu, ha kopacak. Katına, yatına, parasına, puluna, malına mülküne güvenenlerin çoğu çürüyüp gittiler; şimdinin Karunlarını da ölüme karşı sigortalayacak bir şirket bilmiyoruz. 

Ve bir gün hesap vermek var. Yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızın hesabını... Ölmeyen, yorulmayan, unutmayan, hiçkimsenin hakkını yemeyen, kimseye zulmetmeyen Allah'a biricik hayatımızın hesabını vermek...

Geçici hayatı anlamlı kılan şey... Fani bir yaşamda sonsuz bir yaşamı kazanmak... Bunun için de imtihan olmak... İyilere iyiliklerinin fayda vereceği, kötülerin kötülüklerine eyvahlar edecekleri bir gün... Hesap günü... Vakit varken hazırlık yapan en akıllı adamdır. Daha vakit var, zanneden de en aldanmış kişidir...

Hayat uykusundan uyanmadan önce gaflet uykusundan uyanmalı...