15 Mayıs 2022 Pazar

TAHİYYE

 Kur’an-ı Kerim’de; verilen selama daha güzeliyle, hiç olmazsa aynı şekilde karşılık vermemizi emreden bir ayet var:

“Size bir selam verildiği zaman ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisa, 4/86) Ayette selamın muhatabı belirtilmiş: mü’minler, yani bizler. Ayetteki emrin muhatabı da yine mü’minlerdir. Ancak ayette selamın öznesi belirtilmediği gibi selamlamanın şekli de belirtilmemiş, herhangi bir kayıt konmadan mutlak bir ifade kullanılmış. Daha açık bir ifadeyle; ayetteki “huyyîtüm”  fiili, meçhul (edilgen) kullanılmış, selamlamak fiilinin öznesi (fail) belirtilmemiş, ayetin muhatabı olan Müslümanlar ise sözde özne (nâib-i fâil) konumuna getirilmiş.

Ayette Müslümanların muhatabı olduğu selamlamanın keyfiyetine dair de şunları söyleyebiliriz: 

“Selamlanmak” diye çevirdiğimiz “huyyîtüm” kelimesi kökü itibariyle “yaşamak, ömür sürmek” manalarına gelmektedir. İslam’dan önceki Araplar birbirlerini selamlarken “Hayyâkellah" (Allah sana ömür versin) derlermiş (Râğıb el-İsfehâhî, el-Müfredât, Mektebetu Nizâr, s. 184). Ayrıca verilen selamın biçimine dair bilgiyi sadece ‘bi-tahiyyetin” kelimesinde buluyoruz. Bu da “huyyîtüm” fiilinin mastarıdır ve anlamı farklı bir yöne kaydırmıyor, aksine pekiştiriyor. Üstelik bu mastar, belirsiz (nekira) olarak kullanılmış; bu durumda belli bir selamlamayı değil, herhangi bir selamlamayı ifade ediyor ve böylece ayetin bahsettiği selamlamanın kapsamı, bütün iyi dilekleri içine alacak kadar genişlemiş oluyor.

Klâsik tefsir kaynaklarımızda bu ayetle ilgili, Hz. Peygamber’in (sav) bazı uygulamalarına da dayanılarak şu yorumun öne çıktığını görürüz:

Bir kimse size “Selamünaleyküm” diye selam verirse siz ziyadesiyle, yani selam sözüne “rahmet” ve “bereket” lafızlarını ekleyerek “ve aleykümselam ve rahmetullah (ve berakâtuh)” diye selamını alın yahut aynı şekilde karşılık verin, “ve aleykümselam” diyin. 

“Selamünaleyküm ve rahmetullah” diye selamlandığınızda da “ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berakâtuh” diye daha güzeliyle karşılık verin yahut selamı aynıyla alın.

Şayet “selam, rahmet ve bereket” lafızlarının hepsi kullanılarak selamlanırsanız selama ilave edecek başka bir kelime olmadığı için böyle bir selama aynı şekilde karşılık verin.

Bütün bu yorumlar, hiç şüphesiz, ayetin anlaşılmasına ışık tutuyor, selamlaşmanın ideal sözlerini bizlere öğretiyor. Ancak ayette seçilen kelimelerin genelliğine ve anlam genişliğine dayanarak daha kapsayıcı ilkelere ulaşmamızın önünde hem engel yok hem de günümüzde bu anlayışa çok ihtiyacımız var.

 Sözün özü, Nisa sûresinin 86. ayetinden şu genel mesajları elde edebiliriz:

Ey dünya ve ahirette selamete erebilmenin yollarını gösteren Kur’an’ın, ölüleri dirilten sesi kulağına erişen muhataplar!

Küçük olsun büyük olsun, kadın olsun erkek olsun, Müslüman olsun ya da olmasın, sizinle aynı veya karşıt düşünceden olsun, tanıdığınız olsun yabancı olsun... herhangi bir kimse sizi herhangi bir şekilde selamladığı, size iyi dileklerde bulunduğu zaman siz; ona onun size olan dileklerinden daha güzelini dileyerek mukabelede bulunun. Ama hiç değilse onun sizi selamladığı gibi siz de onu selamlayın; hiç kimsenin selamını havada, elini boşlukta bırakmayın.

Muhatabınız size gülümsemişse, bu kadarcık bir selam vermişse size; siz onu gülümsemenize güzel sözler de ilave ederek selamlayın, güler yüzle “İyi günler.” diyin mesela, fakat tebessümü tebessümsüz bırakmayın. Size soğuk bir yüzle “Günaydın!” diyene, sıcak bir tebessümle “Günaydın!” diyin; ama günaydını karanlıkta bırakmayın.

Selamünaleyküm diyene daha güzeliyle, ziyadesiyle karşılık verin veya aynı şekilde mukabelede bulunun. 

Müslüman geleneğindeki bu ve yukarıda temas ettiğimiz diğer selam şekillerini sözü uzatmamak için burada tekrar zikretmiyorum. Ancak şu kadarını bilelim ki: 

Özelde bu ayetin ve genelde bütün Kur’an’ın ve Rasulullah’ın (sav) hayat ölçülerinin birinci sıradaki muhatapları konumundaki Müslümanlar olarak, selam (barış) dini İslam’ın müntesipleri olarak bizler; muhatap olduğumuz hiçbir iyi niyet tezahürünü karşılıksız, hiçbir selamlama ifadesini cevapsız bırakmamalıyız. Bize birazcık gülümseyen, ziyade tebessümle ayrılmalı bizden. 

İslam’ın güzelliklerinin farkına henüz varamamış ya da İslam’ı yanlış tanımış bir insanın “Selamünaleyküm” sözünden rahatsızlık duyması ne kadar mantıksız, ne kadar erdemden uzak abes bir tavırsa, “Merhaba, günaydın” gibi bir selamlamayı bir Müslüman’ın kerih görüp cevapsız bırakması da o kadar abes ve İslam’ın selam prensiplerine aykırı bir tavırdır.

Bizler, hiç kimsenin selamını duymazdan, kimsenin tebessümünü görmezden gelemeyiz; çünkü bizler insanlar arasında selamı yaymakla emrolunmuş bir ümmetiz (Müslim, İman, 93). Bizler, tanıdığına tanımadığına selam vermeyi, İslam dininin en hayırlı amellerinden biri sayan Peygamber’in ümmetiyiz (Buhârî, İman, 6).

Tefekkür etmeye çalıştığımız bu ayetin; kendilerine savaş açanlara karşı nasıl davranmaları gerektiğini, savaş durumunda bile olsa haktan, adaletten ve insaftan ayrılmamaları gerektiğini Müslümanlara öğreten ayetlerin ortasında yer alması da oldukça manidardır. Dün bizimle savaşan düşman, bugün barış isterse bizim de barıştan yana olmamız; bugün bize hakaret eden, yarın bize selam verirse selamına güzelce karşılık vermemiz isteniyor bizden.

O halde, ey selam dini İslam’ın, barış elçisi Muhammed Mustafa’nın ümmeti!

Herhangi bir kimse sizi herhangi bir şekilde selamladığında siz onu daha güzel bir şekilde selamlamaya çalışın, hiç olmazsa selamına aynı şekilde karşılık verin; fakat sakın onu cevapsız bırakmayın, onun selamını, tebessümünü eksiltmeyin. Böyle küçük ve önemsiz gibi gözüken iyi davranışları bile Allah’ın hesaba katacağından, huzuruna vardığınızda mükafat vereceğinden asla şüpheye düşmeyin.