10 Mart 2013 Pazar

CENNET AYAK ALTINDA MI

Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bir televizyon programında bir şarkıcı şarkılar söylüyor. Salonu kadınlar hınca hınç doldurmuşlar. Dilinden dökülen içmeli göçmeli mısralarla kendinden geçen şarkıcı kadınlardan alkış toplamak için şarkı arasında konuşma gereği duyuyor. Kadınların hoşuna gidecek bir nutuk çekiyor. 

Kadınlar Günü, Anneler Günü gibi günlere itibar etmediğini söylüyor. "Bizi dünyaya getiren, büyüten, eğiten, yetiştiren, evlendiren... kadınlar için, analar için bunlar yetmez, her gün onlarındır." mealinde sözler söyledikten sonra "Cennet anaların ayakları altındadır." diyor. O an kamera; saç baş açık, yüz göz boya, -eminim- Fatiha'yı okuyamaz, Elif'i mertek sanır, dört tane hadis bilmez bir kadını getiriyor ekrana. Nasıl da seviniyor Cennet'in ayakları altına serildiğini zannederek.

Zavallı zannediyor ki çocuk doğurunca Cennet'e gidiliyor. Oysa o işi bütün tavuklar her gün yapıyor, cümle dişi hayvanlar doğuruyor da doğuruyor. Çocuk doğurmak biyolojik bir hadisedir ve insanın dünyaya gönderilişinin ana gayesi de değildir. Hele doğurduğunuz çocuğu İslam terbiyesiyle yetiştirme gibi bir derdiniz de yoksa... Cennet'i değil ayaklarının altında rüyanda bile göremezsin.

"Cennet anaların ayakları altındadır." hadis-i şerifinin muhatabı analar değil, evlatlardır. Bu söz diyor ki Ey evlatlar! Annelerinize iyilik yapın, onlara kötü söz söylemeyin, onları incitmeyin... Bu sayede Cennet'i kazanırsınız inşaallah. Anne ve baba Allah'a asi de olsa, günahkâr da olsa, kâfir de olsa evlat onlara iyilik yapmakla mükelleftir. Bu, Allah'ın Kur'an'da emrettiği hususlardandır. 

Ama bu yetmez. Çünkü Allah'a iman etmeyip salih ameller işlemeyenin dünyada da Ahiret'te de amellerinin boşa gideceği yine Kur'an'da bildiriliyor. İnsan öncelikle iman edecek, Müslüman olacak, Allah'a itaat ve ibadet edecek, günahlardan kaçınacak, ana babasına iyilik edecek ve Allah'ın lütfuyla Cennet'e girecek.

Yani Rabb'e asi olan anneler, hatta bütün anneler; bu söz, anneliğiniz yönüyle size hitap etmiyor; eğer anneniz hayattaysa evlat oluşunuz bakımından size hitap edebilir. Bir sınavdasınız. Kolay gelsin...

9 Mart 2013 Cumartesi

NAMAZ

Allah’ın muhteşem bir sanat eseri olarak dünyaya gelen insan; akıl, şuur ve irade gibi çok önemli özelliklerle donatılmıştır. İnsan bu özelliklerini kullanarak dünyadaki kısa hayatını en iyi şekilde yaşamaya çalışacaktır. Ama insan; kâinatı ve kendisini yoktan var eden Rabb'ini tanımak, ona iman, itaat ve ibadet etmek için de yine kendisine verilen bu yetenekleri kullanacaktır. Çünkü kâinatta en yüksek hakikat Allah’a imandır. İmandan sonra ise namaz hakikati gelmektedir.

Beş vakit namazın Allah’ın kesin emri olduğunu biliyoruz. Peygamberlerin günah işleme özellikleri olmadığı halde yine de geçmiş ve gelecek günahları Allah tarafından peşinen bağışlanan Peygamber Efendimizin beş vakitle de yetinmeyip geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını da biliyoruz. Bizim bilmediğimiz pek çok şeyi bilen, ölüm sonrası hayat hakkında bizden daha fazla bilgiye sahip olan âlimlerin, Allah dostlarının namaza adeta bir tutku derecesinde bağlı olduklarını da biliyoruz. Namazın Âhiretteki mükâfatını da biliyoruz, terk etmenin cezasını da biliyoruz. Bununla birlikte nefsimize ve Şeytana uyarak beş vakit namazda gevşeklik gösterebiliyoruz.

Ömrümüz süratle tükeniyor. Üstelik çoğu zaman faydasız geçiyor. İkindi namazına kadar yaşamaya hiçbirimizin elinde senet yok. Ölüm meleğinin, bizi beş vakit namazını kılan, Rabb'ine itaat ve ibadet eden kullar olarak bulması, kabir ve Âhiret hayatımız için son derece önemlidir. Bu büyük kârı 24 saatlik günümüzün en fazla bir saatini vererek elde edebiliriz. Evet, günlük beş vakit namaz, en fazla bir saatimizi alır. Alır ve karşılığında bize Allah’ın rızasını, dünyada huzurlu yaşamayı, öldükten sonra da ebedi mutluluğu sunar.

İnsan, neye sahip olursa olsun fakirdir. Çünkü insanın arzuları vardır, hayalleri vardır. İnsan her türlü güzelliğe ve iyiliğe, her türlü nimete sahip olmak ister. Fakat bunların hepsini elde edemez. Kazandığı, biriktirdiği mala mülke de sonsuza kadar sahip değildir. İşte bunlardan dolayı insan çok fakirdir.

İnsan aynı zamanda çok acizdir. Gözle görülmeyecek kadar küçücük mikroplar insanı hasta eder, yatağa serer. İnsanın kalbi pek çok hadiseden elem çeker. İnsanın bu fakirliğinin ve acizliğinin çaresi, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbine sığınmaktır. Kendini ona sevdirmeye çalışmaktır. Bu da Allah’ı hatırlamakla, anmakla, ona ibadet etmekle olur. Yani günde beş kere Allah’ın huzurunda durmakla, onun huzurunda rükûda belini bükmekle, secdede alnını yere koymakla, el açıp ona dua etmekle olur.
Rabbimiz Ra’d sûresi 28. ayette “Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla tatmin olur, huzura kavuşur.” buyuruyor. Allah’ı anmak, namaz kılmaktır. Namazı kılmanın da ötesinde ikame etmektir. Yani namaz ibadetini kendini vererek yerine getirmektir. Namazdayken kendisini Allah’ın seyrettiğini, memnun olduğunu hissederek, namazdayken Allah ile konuşmakta olduğunu bilerek namazı kılmak, kalplerimizin en büyük ilacıdır.

Kılmıyorsak, bir an önce namaza başlamalıyız. Eksik kılıyorsak, tamamını kılmaya çalışmalıyız. Hızlı kılıyorsak tadil-i erkâna kendimizi alıştırmaya gayret etmeliyiz. Kendimizi namaza tam olarak veremiyorsak namazın ruhunu hissetmeye çalışmanın gayreti içinde olmalıyız. Rabb'imizin huzuruna namaz borçlusu olarak çıkmamaya çalışmalıyız.

3 Mart 2013 Pazar

NAHL - 90


اِنَّ اللَّهَ يَاْمُرُ بِالعَدْلِ وَ الْاِحْسَانِ وَ اِتَائِ ذِى القُرْبَى وَ يَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَ الْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ  يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Yüce Rabb'imiz, sonsuz mucizesi olan kitabı Kur’an-ı Kerim’de bizlere dünyada ve Ahirette mutlu olabilmenin yollarını göstermektedir. Bunun için de Allah azze ve celle biz kullarına bazı şeyleri emretmekte, kimi hususlardan da bizleri nehyetmektedir.

Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasaklarından da kaçınmaya çalışmamız kendi faydamız için bizlere gereklidir.

Nahl suresi 90. ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor:  اِنَّ اللَّهَ يَاْمُرُ بِالعَدْلِ Şüphesiz ki Allah sizlere adaleti emrediyor. Hangi konuda hüküm verirseniz verin, adaletli olun. İşveren iseniz çalıştırdığınız insanların haklarını gözetin, haklarını verin. Babaysanız evlatlarınızın haklarına riayet edin, adaletli olun. Hanımlarınızın hakları hususunda adaletten ayrılmayın. Alışveriş yaparken haktan ve adaletten ayrılmayın. Verilmesi gereken hüküm hoşunuza gitmese de insaflı olun ve adaleti gözetin. Her hak sahibinin hakkını verin. 

Şüphesiz ki en başta gelen hak, Allah’ın hakkıdır! Adaletin başı Allah’ın birliğine inanmak ve bu imanın gereği olarak Allah’a itaat ve ibadet etmektir. İşte Allah size böylece adaleti emrediyor.

Allah size ihsanı emrediyor. Adaletli olurken iyilikten ayrılmamanızı, iyilik etmenizi, iyilik düşünmenizi, iyilik planlamanızı, aile fertlerinize, çoluk çocuğunuza, konu komşunuza, eşinize dostunuza, Mü’min kardeşlerinize, insanlara, canlılara iyilik yapmanızı emrediyor. 

İhsanı… Yani Allah’ı görüyor gibi ibadet etmenizi emrediyor. Siz onu görmeseniz de o sizi görüyor ve her halinizi biliyor.

Ve sonra Allah; akrabalarınıza, yakınlarınıza yardım etmenizi emrediyor. Allah’ın size verdiği rızıklardan yakınlarınıza da pay ayırmanızı, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışmanızı, böylece akrabalık bağlarınızı güçlendirmenizi, bencillikten uzak durmanızı emrediyor. En yakınlarınızdan başlayarak uzanabildiğiniz yerlere kadar uzanmanızı ve muhtaçların imdadına koşmaya çalışmanızı emrediyor.

Ve Allah, fahşayı yasaklıyor. Yani hayâsızlığı, edepsizliği, çirkin işleri, helal-haram düşünmeden nefsin arzuları peşinden koşup durmayı yasaklıyor. Bu işlerin açığından da gizlisinden de nehyediyor. Unutmayın, her işlediğinizi Allah’ın görevli melekleri her an kaydediyor.

Ve Allah münkeratı da yasaklıyor. Yani Allah’ın ve Rasul'ünün hoşlanmadığı, çirkin gördüğü şeyleri, dine, ahlaka uymayan şeyleri yasaklıyor.

Taşkınlığı, bozgunculuğu, saldırganlığı, ona buna sayıp sövmeyi, hakaretler etmeyi, fitne çıkarmayı ve fitneyi körüklemeyi, iftirayı, sahtekârlığı ve bütün azgınlıkları yasaklıyor.

يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Allah size vaaz ediyor, nasihat ediyor, öğüt veriyor. Ta ki aklınızı kullanasınız, düşünesiniz. Düşünesiniz de öğüt alasınız. Böylece yanlış yollara girmekten kurtulasınız. 

İnsanlık onuruna yakışan yol, budur. İnsanın temiz ve şerefli yaratılışına yakışan yol budur. Vicdanın kabul edeceği yol, budur. Bu yol Allah’ın yoludur. Bu yol, Allah’ın dini, İslam’dır.

Allah’ın kitabına uymak insana dünyada ve Ahiret'te saadet kapılarını açar. Allah’ın kitabındaki sadece
 اِنَّ اللَّهَ يَاْمُرُ بِالعَدْلِ وَ الْاِحْسَانِ وَ اِتَائِ ذِى القُرْبَى وَ يَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَ الْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ  يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz ki Allah size adaleti, ihsanı, iyilik yapma-yı ve yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. Öğüt alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” ayeti bile bütün dünyayı huzura kavuşturmaya yeter.

Allah’ın emirlerini yerine getirmenin, yasaklarından kaçınmanın zararı ne ola ki? Allah’a itaat ve ibadet etmeyenin kazancı ne olabilir ki?

2 Mart 2013 Cumartesi

DÜNYA HAYATININ MİSALİ


Kâinatı mükemmel bir düzen içinde yaratan, sonra dünyayı insanoğlunun yaşamasına uygun hale getiren ve nihayet insana yaratılmışların en şereflisi olarak dünyada hayat veren Rabbimiz, dünya hayatının hakikati ve ister istemez gideceğimiz Âhiret hayatına ait bazı tablolara dair Kehf Suresi'nin 45-49. ayetlerinde şöyle buyuruyor:

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً

Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı) gökten yağdırdığımız yağmur sebebi ile yeryüzü bitkilerinin boy verip birbirine karışması, fakat sonunda bütün bu canlılığın; rüzgârın savurduğu kuru bir çerçöpe dönmesi gibidir. Allah, her şeye karşı kudret sahibidir.

Dünya hayatının da Âhiret hayatının da sahibi olan Allah, her iki hayatın gerçeklerini elbette en iyi bilendir.
Dünya hayatı kısa bir hayat… Ortalama 60-70 sene gibi kısa bir zamanda insanın doğduğu, emekleye emekleye yürüdüğü, sora sora öğrenmeye çalıştığı, düşe kalka büyüdüğü, gençlik çağında kanının kaynadığı, güç kuvvet, zekâ ve akıl ile donandığı, hayatın tadına vardığını zannettiği, sonra yavaş yavaş güçten kuvvetten düşmeye başladığı, dimdik belinin büküldüğü, bükülmeyen bileğinin tir tir titrer hale geldiği, güzelliğini, neşesini, hayattan lezzet alma kabiliyetini yavaş yavaş yitirdiği bir hayat dünya hayatı… Tıpkı her baharda yağmur rahmetiyle canlanan, yeryüzünü süsleyen bitkiler gibi… Güz gelince solan, kuruyan, rüzgârın önünde savrulan çer çöplere dönen bitkilere benziyor insanın dünyadaki hayatı.


اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً

Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.

İnsanın uğruna ter döktüğü, gecesini gündüzüne kattığı, üst üste koya koya yükselttiği, dişinden tırnağından artıra artıra biriktirdiği, bakıp bakıp sevindiği, sayıp sayıp övündüğü mallar, paralar, bağlar bahçeler, evler, arabalar… Dünya hayatının birer süsü…

Dünyaya gelmesine vesile olduğu, besleyip büyüttüğü, iş güç, ev bark sahibi olması için çırpındığı ve varlıklarıyla övündüğü, sırtını dayayacağı sağlam direkler zannettiği evlatlar… Dünya hayatının birer süsü…

Mallar da evlatlar da kısacık dünya hayatına ait ve onların dostlukları ve bizim için sağladıkları yalandan güvence, kabir kapısına kadar…

Kabir kapısından içeriye bizimle beraber girecek olan, Âhiret’te bize yoldaş olacak olan, hesapta yüzümüzü güldürecek olan salih ameller ise, yani Allah’ın emirlerini yerine getirmelerimiz ve yasaklarından kaçınmalarımız ise Allah katında sevap, işte bunlardır ve bunlar ümit bağlamaya daha elverişlidir.


وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَداًۚ

Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız.

İnsanın hayatı sınırlı olduğu gibi dünyanın hayatı da sınırlı... Ve bir gün dünya da ölecek, yani kıyameti kopacak. Ve kışın suyu çekilip kuruyan ağaçlarıyla, çürüyüp giden otlarıyla ölen tabiatın bahar gelince yeniden yeşerdiği, dirildiği gibi insanlar da kabirlerinden kalkacak, yeni bir hayatla Allah’ın huzurunda toplanacaklar.


وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً

Hepsi saf saf (sıra sıra) Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Ant olsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir.

Yani dünya hayatı bitmeyecek sanmıştınız ama bitti. Mezarlarda çürüyüp toprağa karıştıktan sonra bir daha dirilmeyiz, yapmamız gerekirken yapmadıklarımız ve yapmamamız gerekirken yaptıklarımız da yanımıza kâr kalır, hesap mesap vermeyiz zannetmiştiniz. Fakat yanıldınız. Sizi ilk defa yoktan yaratan Allah, ikinci defa yaratmaya elbette muktedirdir.


وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَدًا

Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

Tarih yazarlarının ülkelerin tarihlerini yazdıkları gibi Kiramen Kâtibin melekleri de bizim hayatımızı yazıyorlar. Biz yaşarken onlar yazıyorlar. Hayatı verene hayatın hesabını vermemiz için, yapmadım etmedim diyemememiz için kaydediyorlar. Tıpkı güvenlik kameraları gibi, MOBESE’ler gibi… Tek bir karesini atlamadan, bir noktasını zayi etmeden doğrularıyla ve yanlışlarıyla bütün hayatımızı kaydediyorlar.

Allah hiç kimseye zulmetmez. Nefsini günahlara daldıran kendine zulmeder. Allah’ı tanımayan, ona itaat ve ibadet etmeyen kendine zulmeder. Hayat Kitabı Kur’an’a uygun yaşamayan kendine zulmeder.

Dünya hayatının ne kadar kısa ve ne kadar çabuk geçtiğine hepimiz şahidiz. Bugün yarın derken kendimizi Allah’ın huzurunda amel defterlerimizi almış hayatımızın hesabını verirken bulabiliriz. Günahlarımıza tövbe etmeye, Allah’a ibadet etmeye, iyi kullar olmaya fırsatımız varken yanlışlarımızdan dönmek için yarınları gözlemeyelim. Bir Mü’min hayatı yaşamak için bugün bir adım atalım.