31 Temmuz 2023 Pazartesi

BİLGELİK YOLU

Konfüçyüs ve Tao ile birlikte eski Çin fikriyatının en önemli filozofu olan Mo Zi'nin (MÖ 470-391) düşüncelerinin yer aldığı "Bilgelik Yolu" devletin temelini "liyakatin yüceltilmesi ve kabiliyetin değerlendirilmesi" olarak belirliyor.

Eski zamanın bilge krallarından örnekler vererek kendi zamanının krallarına nasihat eden Mo Zi'nin öğütleri bugünkü kralların, liderlerin, başkanların da kulaklarına küpe olacak ayardadır.

Devlet kademelerine görevlendirme yapılırken liyakat ve yetenekten önce, daha liyakatli ve yetenekliler varken kendi siyasi görüşünden (samimi veya çıkarcı), kendi cemaatinden/tarikatından, kendi memleketinden, kendi akrabalarından, kendisine menfaati dokunanlardan birilerini atamakta bir beis görülmediği bir devirde yaşıyoruz maalesef. Böyle bir davranışı sergileyenler, kendilerince meseleyi mantıklı hale getirip tabii, hatta bir hak olarak görebilirler bunu. Hatta bu şekilde hak (!) davalarına hizmet ettiklerini, vatanperverleri iş başına getirerek vatan ve milletin bekasını garanti altına almaya, hainleri saf dışı bırakmaya çalıştıklarını bile ifade edebilirler. Bu topraklar, bu tür düşünceler için oldukça mümbittir. Hep başa gelenler, ayağa düşenleri ezmeye, kendi ekiplerini yerleştirmeye çabalamış; onlar gitmiş ötekiler gelmiş, çark böyle dönüp dururken memleketin temiz ve saf insanlarının hakları yenmiş, servetleri yağmalanmıştır. Bu mümbit memleket ayrık otlarından yakayı kurtaramadığı için güller çiçekler ülkesi olmayı bir türlü başaramamaktadır. 

Tarihin önünde sonunda doğruyu söyleme gibi bir karakteri vardır. Neyi, nerede ve nasıl saklamayı başarırsak başaralım; günün birinde tarihin kahramanlar sayfalarında sadece gerçek kahramanların ve dürüstlerin isimleri kalacaktır. O sayfalardan silinenler ise Allah'ın, meleklerinin ve insanların lanetiyle kötü birer isim olarak kalırlar.

İmkanım olsaydı her bir yöneticiye altını çizdire çizdire okutmak isteyeceğim "Bilgelik Yolu"ndan birkaç paragraf:

Eski zamanın bilgi kralları Göğü örnek alarak devletin idaresinde liyakati yüceltmeye ve kabiliyeti değerlendirmeye büyük özen gösterdiler. Gök; zenginle yoksul, asille sıradan, uzaktaki ile el altındaki ve yakın ile uzak ilişkiler arasında bir ayrım yapmaz. Liyakatsiz kimseler alıkoyulur ve bertaraf edilirken liyakatli kimseler öne çıkarılır ve terfi ettirilir. 

Şimdi eğer krallar ve büyük devlet görevlileri dünyaya hükmetmek ve derebeylerini yönetmek istiyorlarsa dünyaya yönelik emellerini gerçekleştirmek ve ünlerini sonraki kuşaklara kadar yaymak istiyorlarsa neden liyakati yüceltmeyi devletin temeli olarak görmüyorlar? Bilge kralların övgüye değer tutumları bu şekildeydi. 

Bugün dünyanın memur ve beyefendilerinin tümü her ne kadar özel konuşmalarında liyakati yüceltiyorlarsa da iş, kararnameleri çıkarırken ve halka düzen verirken halkla temasta kalmaya geldiğinde liyakati yüceltmeyi ve kabiliyeti değerlendirmeyi bilmezler. Bunlar küçük meselelerle ilgili net bir kavrayışa sahipken büyük meselelerle ilgili aynı kavrayışa sahip değillerdir. Şimdi bir kral, dük ya da büyük devlet görevlisinin elinde kesemeyeceği bir öküz ya da koyun varsa bunun için yetenekli bir kasap getirtmelidir. Elinde kumaşı varsa fakat elbiseyi dikemiyorsa bunun için yetenekli bir terzi getirtmelidir. 

Bir kral dük ya da devlet görevlisi böyle bir durumda kaldığında karşısındaki akrabası yahut zengin ya da soylu addedilmiş biri veya kılığı kıyafeti gösterişli biri bile olsa gerçekten de o kimsenin ehil biri olmadığını bilir ve onu bu işte görevlendirmez. Peki niçin? Çünkü onun eldeki malzemeye zarar vermesinden korkar. Bir kral, dük ya da devlet görevlisi böyle bir durumda kaldığında liyakati yüceltmeyi ve kabiliyeti değerlendirmeyi ihmal etmez. Halbuki ülkesi söz konusu olduğunda böyle değildir. O zaman kral, dük ya da devlet görevlisi eğer ortada akrabası yahut zengin ya da soylu addedilmiş biri veya kılığı kıyafeti gösterişli biri varsa önce onu atar. Öyleyse bir kral, dük ya da devlet görevlisi bir elbiseye ya da bir öküz veya koyuna gösterdiği alakayı kendi ülkesine göstermiyordur. Dünyanın memur ve beyefendilerinin küçük meselelerle ilgili net bir kavrayışa sahipken büyük meselelerle ilgili aynı kavrayışa sahip olmadıklarını böylece anladım. Bu tıpkı ahmak birini elçi yapmak ya da sağır birini müzik ustası olarak atamak gibidir.